Günümüz soyut heykel sanatçıları soyut sanatın zengin dağarcığı içinde indirgeyerek söylersek geometrik geleneklerle organik gelenekler arasında melez bir anlatım dilini sıkça kullanırlar. Bunu başlangıç noktası olarak yeni keşiflerin yapılacağı referans noktalarını bulabilecekleri bu alan olarak da görürler. Ve artık sanatçılar eski ustaları gibi soyutlamanın kendilerini görünen dünyanın çok ötelerine götürdüğüne inanmazlar. Hakikat artık orada değildir. Ama yine de evrenin metafizik sırlarına vakıf olduklarına inanmasalar bile öz olan ile ilişkilerine ve temas noktalarına inançları vardır. Diğer yandan da artık saf bir dünyaya ait değilizdir. Dolayısı ile her şeyin görünür kılındığı günümüzde saf bir soyutlamadan söz edilemez. Birçok dürtünün etkisi altında bulunan sanatçı birçok unsuru yapıtlarında kullanma rahatlığı içinde temsil ve soyutlama, arasındaki sınırları eritmiştir. İçsel olana ve kişisel deneyime temas ettiği sürece her malzeme sanatsal bir ifadeye dönüşebildiğini düşünürsek malzeme ile ilgili sınırların da eridiğini söyleyebiliriz. Sanat tarihinin birikimi ve gelinen nokta sanatçılara sınırsız açılımlar sağlayabiliyor. Yeter ki saf olana inanç ile içsel ihtiyaçlarını harekete geçirebilsin.
Bu noktada eşim Aynur Önürmen’nin heykel sanatı ile ilişkisini düşünebiliriz. Bir süreci izlediğini kendi evreninin bilinmezliklerinde dolaştığını ve üretimlerini adım adım geliştirirken birçok referans noktasına temas ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Yıllar önce dekoratif içerikli işlerini sergilediğinde mahareti dikkat çekiciydi. Evlilik süreci ve İstanbul’a gelişiyle beraber seramik yapmak istedi. Seramikten edindiği forma ve tekniğe ait kazanımlarını da katarak heykel yapmaya yöneldi. Önceleri yaptığı büstlerden ve son yaptığı soyut heykellerine kadar biçimlerinde yalın bir dil kullandığını görüyoruz. Aynur’un ele aldığı formların ilk bakışta sağlam ve tereddütsüz durduğunu söylemeliyim. Bu onun çalıştıkça ulaştığı bir sonuç değildi. Sanki baştan beri onda var olan doğal bir ruh halinin malzemeye yansımış şekli gibiydi. Esas olarak parçalar ve onları bir araya getirmeyi amaç edinmiş gibi duran bu işlerin sonuçta bütüncül bir etkiye sahip olduğunu görürüz. Parçadan bütüne giden bir kurgu anlayışını benimsemiştir. Bu anlayışı farklı malzemeleri özellikle süngeri kullandığı son çalışmalarında iyice belirginleşir. Bu sünger formlar her zaman kesilerek elde edilmiştir bazen de bu bulunmuş formlara müdahale etmeden kabul eder ve yapıtlarında kullanır. Bu tavır onu bu yanıyla Atık Sanatı’na yaklaştırıyor gibidir. Bu yapıtlar bizi sağlam bir etkiye sahip olduğumuzu düşündürürken bir yanıyla da bizi güvensiz bir etkiyle de baş başa bırakır. İzleyicinin -öğretilmiş ve bilinçaltımıza işlenmiş- heykelin kalıcılığı konusundaki düşüncelerini de sorgulatan bu etkileri çağdaş heykel sanatının sorunsalları ve çözümlemeleri arasında sayabiliriz. Baştan beri heykellerini kurgularken form anlayışında soyut bir dilin egemen olduğunu görürüz. Kübist heykellerden, Minimalizm’e, oradan Dekonstrüktivizm’e kadar soyut sanatın verimli bahçesinden beslenmiş, bu akımların heykel ve mimarlık örneklerini incelemiştir. Birlikte kullandığımız atölyenin hem üretim hem de öğrenme süreçlerimiz için tam yeri olduğunun farkındayızdır. Bu atölyedeki üretimleri izledi ve farklı malzemelerin sanatsal ifadeye nasıl dönüştüğüne tanıklık etti. Bu deneyci ve özgür ortamı içinde farklı malzemeleri kullanmaya başlamış ve form anlayışını geliştirmiştir. Yapıtlarını besleyecek bu deneyimleri kendi dünyasında yoğurmuş ve özgün bir dil oluşturma amacıyla üretimlerine yansıtmıştır.
Önceleri çamura form verme ile başlayan süreci atık malzemeler, özellikle süngeri çalışmalarının merkezine alacak kadar geliştirmiştir. Parçalı geometrik formları bir araya getirerek organik form çağrışımlı bütüncül formlar oluşturmuş, heykellerine renk unsurunu da katarak yeni plastik etkiler yakalamaya çalışmıştır. Aynur Önürmen’in yapıtları kendini üretir ve yeni formların doğmasına imkân verir. Bu heykellerin içinde, bizi tatmin eden bir dinamizm ve güçlü bir estetik duygu taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.