Boyama’dan Yapıt’a
“Boyamak”, diyor Demir Kardaş çalışmalarından söz ederken. Çalışmalarını ve yaratım sürecini uzun uzun anlatmaktan, tanımlamaktan, adlandırmaktan, ayrıntılarda dolaşmaktan kaçınan bir sanatçı. Onun için belki, işini anlatırken kısaca “boyuyorum” demek ona yetiyor.
Oysa özgün baskıları, kendi deyişiyle “boyamaları” izleyen gözle buluştuğunda, boyamanın çok ötesinde, estetik bir yapının varlığı seziliyor. Renk ve çizgilerden oluşan resimsel alan, kendine özgü bir ritmle devinmekte olan sonsuz bir evreni barındırıyor.
Demir Kardaş’ın “boyayarak” ulaştığı görsel yapıda kurgu oldukça güçlüdür. Bu kurgunun temel bileşeni her resimde olduğu gibi renk, çizgi, düzlemin bir araya geliş biçimidir. Tüm yapıtına baktığımızda, Demir Kardaş’ın resminin, bu birimleri bir araya getiren özgün bir süreç içerdiğini sezinleriz. Her sanatçı gibi kendi algısının ve yaratıcılığının onu taşıdığı bilişsel ve tutkusal alanda üretimini gerçekleştirirken, Kardaş’ın kendine ait görsel bir dil oluşturduğu açıkça gözlemlenir. Yapıt işte bu kurgusallığıyla izleyenin bakışını kavrar. “Boyama” Kardaş’ın işçiliğini, “yapıt” ise bu çabanın ulaştığı düzeyi anlatan birer kavram-sözcük olarak değerlendirilmelidir.
Özgün baskı tekniklerinde ustalaştığı oranda, tekniğin olanaklarını da sonuna dek kullanan, sınayan Kardaş için teknik, sadece görsel yapıyı kurmada değil, kağıdın yüzeyinde dokusallık (texture) yaratmada da bir araç olarak belirir. Japon estamplarında rastladığımız renksiz “gaufre”ler onun resimlerinde hem renklenirler, hem de yüzeyi dokunulabilir kılarak, resmin birden çok duyumuzla algılanmasına izin verirler.
Teknikte ustalaşmaya giden bu yoğun çalışma Kardaş’ın yaratıcılığına ve sanatsal serüvenine yön vermektedir. Ağırlıklı olarak linol tekniğinin yanı sıra, metal gravür, serigrafi, taş baskı ve ağaç baskı teknikleri yapıtının can damarını oluşturur: Bu çatıyı giydiren renkler ve biçimlerin birbirini kucaklaması ise başka bir zanaati, renk ve kompozisyon bilgisine dayalı yetkin bir çalışmayı gösterir. Baskı tekniği bilgisi Kardaş’ı yeni anlatım biçimlerine yönelten önemli bir faktör olarak belirir kuşkusuz. Ustalıkla kullanılan bu teknikler aslında anlatımın hizmetinde, ressamın gördüğü dünyayı izleyene ulaştıran yol, yapıtın taşıyıcı gövdesidir.
Üretim aşamasında, kendini resmin hareketine bırakan sanatçı için önemli bir evre daha vardır: Tekniğin işçisi artık düşsel serüvene doğru kanatlanmıştır. Renkler ve çizgiler kağıdın boşluğunda birbiriyle buluşur, uzaklaşır, boşluğu kaplar; düzlemler belirir; renkler düzlemleri örter, çizgiler düzlemleri parçalara böler; daireler iç içe geçer, renkler dairenin devimini izler, çizgiler daireyi yararak geçer, çizgiler dalgalanır, kesişir; dörtgenler bütünü kuşatır, resmin yüzeyine geometrik alanlar kazandırır; kağıdın kendine özgü beyazı küçük düzlemlerde boyaya değmeden durur; bir dünyadır artık resimsel uzam. Saflık, katışıklık; yoğunluk, sadelik; çekişme, uzlaşma… Her şey kendine göre bir “denge” içinde birbirine bağlanır.
Özgün baskıların renkleri dört elementi taşır: /Toprak/, /Ateş/, /Su/ve /Hava/ görsel yapıda birbirine eklemlenen anlam alanlarına açılır. Bu bağıntılar ışığında Demir Kardaş’ın resimlerini Kozmos’un resme dökülmüş yansımaları olarak okumak yanlış olmaz. Özgün baskılarda geleneğin de ayrıcalıklı bir yeri vardır: Yinelenen motifler (lale, çintemani…) ve renkler (turkuvaz, kırmızı…) görsel ve kültürel belleğimizi uyaran birer göstergedir. Osmanlı motifleri ve desenleri Kardaş’ın yapıtında sağlam bir estetik kurguyla izleyene ulaşır.
Resim geleneğine bağlı, bilimsel düşünceye açık, yorulmadan üretmeye yazgılı, özgün baskı sanatının bu sadık işçisi alçakgönüllü bir çabayla sanat yolculuğunu sürdürüyor; serüvenini kendine özgü söylemiyle bizlere aktarıyor. Bu söylemde, baskı teknikleriyle üst üste gelen onlarca katman ve düzlemin çoğulluğuna karşın, saydamlığını yitirmeyen bir görsel evren yer alıyor: Kozmos’u boyalarıyla izleyen bir gezginin anlattığı evren.