MERT SAK ve ERSAN PARS İŞBİRLİĞİ İLE
Galeri / Miz, 13 Mayıs – 4 Haziran 2022 tarihleri arasında, Müjdat Kuma’nın küratörlüğünü üstlendiği Ekrem Kahraman ve Taher Jaoui’nin “Algı & İfade” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor.
Bu sergi esas olarak biri Türk diğeri Fransız iki sanatçının, iki farklı algı ve ifadesi üzerine kuruldu. Sergide, birbirine kontrast ikiliye genç sanatçılar Ersan Pars ve Mert Sak’ın dijital eserleri de eşlik ediyor. Sanatçıların yaratma niyetine ve çalışmasına yönelik algı ve ifade kavramlarıyla çerçevelendirilensergi,izleyiciyialgı,hayal,tasavvur,sanatvb.çokludiyalektikilişkileriüzerine düşünmeye ve kıyaslamaya sevk ediyor.
Birbirini tanımayan, farklı kültürlerden farklı kuşaklardan gelen bu iki sanatçının mahrem ve gizemli gibi algılanan yaratma süreçlerine, dünyayı, doğayı, hayatı sorgulama ve algılama şekillerine belki de Alman Filozof Hegel’in “geist”i (tinsel varoluş) temel referans olarak gösterilebilir. Bir algılama biçimi olarak “geist”in tin ve us aralığını, Ekrem Kahraman ve Taher Jaoui bir araya gelerek farklı ifade etme ritüelleri ile öne çıkıyor. Sergiye dâhil olan dijital sanatçılar Ersan Pars ve Mert Sak ise “geist” ekseninde incelenen iki kontrast ucunu karşılayan bu iki dışavurumcu ifadenin kişisel sanatçı tecrübelerini ve eserlerini kendi bakış açılarıyla yeniden yorumlayarak sentezler ve bizlere yeni bir kapı açmaya girişirler.
Disiplinler arası ve melez bir işleyişte olan günümüz çağdaş sanatı sıklıkla felsefenin peşinden gider ve hayatı bu tarihsel birikim üzerinden yeniden anlamlandırmaya çalışır. İfade biçimleri ne olursa olsun günümüz sanatçıları, cesur çalışmalarıyla izleyenin belleğinde muhtemel geleceğe yönelik yeni düşünsel sorular uyandırırlar. Belki de bu insanlığa bir tür gelecek uyarısıdır. Bu kavramsal öncelikten yola çıkan dışa vuran ya da atan ifadeci sanat doğrudan öznel algı ve yeniden ifadelendirme üzerine kuruludur. Algının ise doğal olarak demografik ve coğrafi (kültürel) koşulları vardır. Bu da çağa karşı çağdaş sanatçının ifadesine yansır. Sanatçının yalnızca gözüyle yetinmeyerek artık zihni ve bilinciyle de algıladığı yaşam, tüm toplumsal ve bireysel birikimleriyle çağdaş bir süzgeçten geçer ve seçimsel olarak yeni bir dışa vuruma-dışa atmaya kavuşur.
Ekrem Kahraman 68 kuşağından gelen, hayatının önemli bir bölümünü arazi ile haşır neşir geçirmiş; varoluşa ve geleceğe odaklanmış, sonsuza dalmaktan kaçınmamış, onu algılamada ve irdelemede giderek bilgeleşmiş, bunu “Hayalperest bir çiftçiyim ben! Resimlerim topraklarımdır!” sözüyle de teyitlemiş, önemli çağdaş bir sanatçıdır. Evrendeki büyük kaosa baktığında yüzünü sürekli doğaya ve tarihe dönen, kâinatın sonsuz düzenine gıpta ederek yaklaşan, bütün yaşamını mücadele ile sürdürmüş bir insandır. Bu mücadeleci kimlik, sanatçının eserlerinde de vücut bulur. Resmi, formu, kavramı, imgeyi, şiiri, felsefeyi ekilip dikilerek işlenecek bir toprak gibi eşeler; sürekli temsilin ardındakini arar. Ekrem Kahraman’ın soyutladığı doğa izlenimleri, manzara resminin gerçekliğini aniden beliriveren büyülü ışıklar, kozmik kapılar gibi imgenin ardına eklemlenmiş süreçler ile eğip bükmektedir. Kuralları her anlamda yıkılmış ve baştan yaratılmış bu alegori, sanatçının geleneksele bir baş kaldırışıdır. Kahraman, tıpkı bir arazi sanatçısı gibi, pratiğini toprak üzerinde ve dahilinde nasılsa, o şekilde tuvaline yansıtır. Resminde görünürün ve söylenenin ortak bir düşünce rejiminden geldiği söylenebilinir. Düşüncelerinin ve hayallerinin dili ve imajı; Ekrem Kahraman’ın sanatının poetikası ve politik tutumudur.
Akademik bir gelenekten gelmesine rağmen alanındaki birçok sanatçıdan farklı olarak oldukça kişisel mitleriyle de bilinen sanatçı, eserlerinde sıklıkla sanatın doğası, doğanın özgün ve kışkırtıcı yüzü, varlık, yokluk, boşluk, varoluş, insanlık tarihi, fantazma ve hakikat gibi konulara değinir. Ekrem Kahraman’ın bundan önceki çalışmalarıyla öne çıkarmış olduğu görülen Bulunduğumuz Yer (2001), Karşılıksız Ütopya (2010), Yeryüzü Duaları (2015), Hatırlama ve Söyleme Zamanları 2019) kavramsal dizilerinden sonra Kahraman bu ortak sergiye bu defa da yeni Epik Gelecek / Epic Future dizisi ile katılıyor. Kahraman’ın sergide sunulan Epik Gelecek / Epic Future dizisinden
çalışmaları, son dönem dizilerinden “Hatırlama ve Söyleme Zamanları”nın son aşaması olup aynı zamanda sanatçının 6 yıldır üzerinde çalıştığı kişisel, kültürel, siyasi, çağdaş hafıza ve hayati itiraz bağlamında performatif yeni bir sürece davet eden yaklaşık 1300 sayfalık şiir kitabıyla aynı adı taşıyor. Bu yeni süreci bir felaket olarak görenlere karşı da epik bir gelecek tasavvuru sunuyor.
Taher Jaoui ise önce rasyonel bilim dallarında (matematik) öğrenim hayatını tamamlayıp daha sonra sanatı tercih ederek yepyeni bir yolculuk olarak sanata başlamış; 50’li ve 60’lı yılların soyut dışavurumculukakımınınmirasınısürdürenbirfikirle,büyüleyiciveemeğiyoğuneserleryaratan TunusdoğumluFransızvatandaşıvedünyadaöneçıkanbirsanatçıdır. Jaoui’ninresimleri,iç içe geçmiş yoğun katmanlı formlar, canlı renkler, anlamlı ve dinamik jestler, yer yer matematik ve formüllerden oluşan oldukça zengin derlemelerdir. Tuvalin boya katmanlarına tepki verme biçiminden ve ona uygulanan jestlerden doğrudan ilham alan bir dizi spontane hareketle Jaoui, çalışmalarını tanıdık-bilindik bir partnerle yapılan dans rutinine benzetiyor.
Jaoui’nin sanatsal pratiği, Afrika ilkel kabile sanatı, grafiti, glitchart ve COBRA hareketinin yanı sıra basit biçimlerden ve kalıplardan soyutlanmış tanıdık formlar üzerinde değişen, İkinci Dünya Savaşı sonrası soyut dışa vurumculuğun felsefesi ve tutumundan etkilenmiştir. Tuvallerinin yüzeyi dershanelerdeki kara tahtayı andıran karalama bölümlerinden, yarı çocuksu çizimlerine varana kadar, sanatçının öznel ifade biçimlerini tatbik ettiği çalışma alanı haline geliyor.
Çeşitli tekil unsurlardan oluşan bir şey inşa etme kavramı, bilgisayar bilimi ve mühendislik çalışmalarının doğrudan bir sonucudur. Bunların bir kısmı, bazen Jaoui’nin kompozisyonuna dâhil edilen soyut matematik işaretleri ve formüller aracılığıyla hayata geçer. Bu öğeler ve formlar, yüzeylerin uzamsal görüşü ile birlikte kavramsallaştırılarak kuantum mekaniğinin fikirlerini dikkate alan erken dönem dışa vurumculuk kavramlarıyla bir kez daha güçlü bir bağlantı geliştirir. Münhasıran otomatik veya bilinçaltında inşa edilen eserler, aslında alan ve malzemelerin dikkatli bir şekilde planlamasını ve kullanılmasını gerektiriyor. Jaoui’nin çalışmaları, yaratma esnasındaki düşünceleri ve duyguları arasında denge kurarken aynı zamanda o asi, anarşik, son derece kendine özgü ve hatta bazılarında nihilist bir hissi uyandıran duyguları taşırlar. Ancak yine de izleyiciye bağlı yorum ve deneyim için sonsuz bir temel oluştururlar.
Özünde dürtüsel ve alabildiğine sınırsız olsa da, izleyiciye hızlı yanıtlar verme ve ögenin birlikte çalışma şeklini (denge) öngörme yeteneğine büyük ölçüde bağlı olan yaratıcı süreç için malzemelere aşinalık ve ustalık esastır. Pastelleri, yağlı boyaları ve akrilikleri katmanlaştırarak çalışan sanatçı, yüzeye taşıdığı her fiziksel enerjiyi doğrudan yakalayan ham bir doku oluşturarak eserlerinin zengin derinliğine odaklanıyor. Böylece sanatçının düşüncelerini, duygularını ve vizyonunu iletmek için bir kanal görevi gören sanatsal uygulama, Jaoui’nin güven ve huzur kaynağı olurken; tamamlanmış eser aslında bu duygulara ulaşma sürecinin bir belgesi haline geliyor.
Kahraman’ın alabildiğine şairane tinselliği, duyumsanan metafizik kodlarla, yarı kışkırtıcı yarı dingin ve zaman dışı bir biçimde görülen ve temsil edilenin ardındaki tarihsel ve çağsal tini ararken, Jaoui’nin belki de mühendislik geleneğinden yükselerek gelen ussallığı, bilim konseptini matematiğin terim ve formüllerine indirirken, insana ve güncel hayata dair konuları kompozisyonlarında alabildiğine spontane ve renkli bir şekilde dışa vurur ve resmini bu dışavurum üzerinden kurmayı tercih ettiğini gösterir. Her iki sanatçının bu son yaklaşımları kuşkusuz ki kendi sanat yapma süreçlerine ve bu süreçlerdeki sanatsal, kavramsal ve kişisel tecrübelerine dayanmaktadır.
“Algı&İfade” bu kontrast yaklaşımlar ile sanatsal yaratımlarını sürdüren bu iki expressif sanatçının spektrumları üzerine bir keşfe çıkarma niyeti taşıyor. Bu sanatçılar spektrumun iki farklı ucunda olsa da yaşamı anlamlandırma konusunda dışavurumcu iyi birer örnektir. Bu spektrumda farklı uçlarda görünen söz konusu iki sanatçının arasında bir köprü görevi görecek olan dijital genç sanatçılar Ersan Pars ve Mert Sak algıları ile sentez niteliğindeki yaratımıyla bütünlüğü sağlıyor.