Üzerine sıkça konuştuğumuz ve artık klişeleşmiş bir karşılaştırma vardır Türkçe’de. “Bakmak ve Görmek”. Bakmanın duyumsanan, algılanan halidir görmek.
Sanat eserini izlemek, duyumsamak, algılamak bakışı yakalamanın, sonra uzun bir süre o bakışta kalmanı, gözün, aklın deneyimidir.
Eyüp Ataş’ın “Bakışta” başlığında topladığı çalışmaları yaratım süreçlerini kapsayan değişimin, dönüşümün ve çağa tanıklığın sonucu.
Ataş’ın yola çıkışı Susan Sontag’ın “Başkalarının Acısına Bakmak” adlı kitabında Goya’nın “Savaşın Felaketleri” serisini deşifre ettiği bölüm.
Susan Sontag, bu kitapta acı karşısında izleyicinin tavrını koyar ortaya. İçselleştirmenin, görmezden gelmenin, izlemenin hazzının çelişkili hallerini gösterir.
Ancak Goya’nın ölümünden sonra izlenen “Savaşın Felaketleri” ise bir başka duyuma götürür bizi. Salt savaşın dehşetini yansıtmanın ötesinde sanatçının gerçekle, kendisiyle yüzleşmesi; sessiz bir isyanın görselleşmesidir bu yapıtlar.
Her sanatçı çağının tanığıdır ve her yapıt gösterdiklerinin ve gizlediklerinin toplamıdır.
Eyüp Ataş’ın “Bakışta” çalışmaları, gerçeğin üstünü örten o temassızlık halini yansıtır.
Goya’nın “Buna Bakılamaz” dediği çağdan çok sonra, şiddetin dozunun giderek yükseldiği, sonsuz çelişkilerin daha fazla yaşandığı, sahte ulaşılabilirliğin vicdanı, aşkı ve insana dair olanı bastırdığı ve her şeyin izlenebildiği bizim çağımızda sahtenin metaforlarıyla baş başa bırakır bizi bu yapıtlar.
Ataş, sanat tarihinden Pop’un ve kitsch’in imgelerini devralır. Aslında birbirinden çok da farklı olmayan bu iki kavramı yüzeyde bir araya getirir. Doğadan kopan yeni insan türünün ihtiyacı olmayan eğlence ve yaşam anlayışını yansıtır.
Haz, artık ne ağacın gölgesinde ne içtenlikli bir dokunuşta ne de yaşamı hissettiren nefestedir. Haz, daha çok birbirine benzeyen yiyecek tüketim salonlarındaki burgerlerde; asitli, şekerli içeceklerdir. Anlamını yitirmiş, dozu kaçmış bir mutluluk maskesiyle haz, damağa yapışan geçici bir tattan öteye geçememektedir.
Clement Greenberg “Avangard ve Kitsch” makalesinde kitsch’in ham malzeme olarak gerçek kültürü yozlaştırmasından söz eder ve ikamenin altını çizer. Bir başkasının yerini alan sahte duyumlardır kitsch.
Üstelik apaçıklıkla kendini gizler. Mutluluğun formülünü verirken üniformalara sokar. Gerçeğin üstünü örterken sonu gelmez vaatlerde bulunur. Bir türlü yaşanamayan kimliklere “mış gibi” yapmanın ve sonsuza kadar yakalanmamanın garantisini verir.
Oysa hemen arkasında bütün çıplaklığıyla savaşlar vardır. Yine bütün çıplaklığıyla devasa yaratımlar; şaşkınlıkla hayranlık; acıyla mutluluk arasında sürüklendiğimiz bir bilgi birikimi; çok uzaklardan duyduğumuz ince bir ezgi ya da bir aşk hikayesi…
Ulaşabildiğimiz, sonsuza kadar haber olduğumuzu sandığımız yeniçağın bilgi anlayışı aynı zamanda kaçışı ve gizlenmeyi sunar. Ve hiç de ummadığı bir anda yakalanır.
Bir haberde, bir dizede, bir cümlede, bir ressamın fırçasında…
Bir “Bakışta”…