Bugün, dünya tarihi için önemi tartışılmaz çok farklı bir yaşam döngüsüne şahit oluyoruz. Özgürlüğümüzün ister istemez yaşamsal kaygılarla kısıtlandığı bu dönemde, sanat eseri de yadsınamaz bir şekilde sanatçının ruh halini okunaklı kılan simgelerle yüklenmiştir. Her ne kadar soyut bir resim anlayışına sahip olsa da Tuncay Topcu’nun resimlerinde de öykünün yoksunluğuna rağmen son derece belirgin, biçimsel farklılıklarla karşılaşırız. Geometrik renk alanlarında fov renklerin yerine daha nötr renklerin kullanımının yanı sıra en belirgin biçimsel farklılık sanatçının üslubunun etkin bir parçası, resimlerinin hayat damarları olan, yüzey üzerinde serbest bir biçimde gezinen, narin ve kırılgan bir yapıya sahip siyah çizginin varlığını daha da belirginleşmesidir. Çizgi, bir nevi matlaşmış renklerle biçimlendirilmiş amorf imgelerin diğer renklerle-biçimlerle ilişkisini kısıtlayan, son derece sağlam ve varlığını daha da etkinleştirmiş bir biçime bürünmüştür. “Bürünmüştür” çünkü bu durum her an değişebilir ve çizgi eski kırılgan yapısına dönebilir, hissini bize açıkça kanıksatan bir görünüme de sahiptir, aynı zamanda. Özgürlüğün kısıtlanmasını yansıtan en belirgin özellik olarak da apaçık ortadadır. Çizgi, bu geometrik alanlarının sınırlarına adeta duvar örerek, kendi içine hapsetmiştir rengi. Neredeyse sanatçının ortaya koyduğu her geometrik renkli biçimin bireyselleşmesine tanık olurken, gerçek yaşamdaki kısıtlanmanın, sanatçının hâletiruhiyesindeki değişikliğin, bir yansıması olarak yeniden biçimlenmiştir. Aslında bu resimler sadece bizim toplumumuzun değil, evrensel anlamda dünyanın haletiruhiyesini yansıtan resimlerdir.
Ortaya çıkan biçim, sanatçının kendi dünyasındaki imgenin “yeni temsili” dir, açıkçası. Sanatçının dışavurumu sonucu bireysel bir ifade biçimi olarak, eşi benzeri olmayan “yeni figür”, amorf bir imge olarak tuval yüzeyinde doğmuştur, nihayetinde. Çizginin kurucu gücü üstlendiği bu resimler, içinde bulunduğu dünyayı, sonsuz evreni ve tüm içselliğini bu daracık geometrik alanlardan oluşan soyut mekânlara sığdırmış olsa bile, içsel bir devingenlik taşıyan bu “amorf imge”, Tuncay Topcu resminin sonsuz süreçselliğinin bir simgesi olarak, tuval yüzeyinde var olur.